– Dünya Atı bir öykü kitabı ama romanlarınızın okuyucu nezdinde ayrı bir yeri var, buna katılıyor musunuz?
Genelde yazarlar öyküyle başlar ve romanla devam ettirirler serüvenlerini. Ben deneme ve anlatıyla başladım yazmaya. Sonra “nasıl”ın peşine düştüm. Anlatmak istediğim acıları ve güzellikleri, sanatla aktarmanın peşine düşünce farklı türlerin farklı sirayet alanları olduğunu gördüm. Bu yüzden tek bir türde çabalamak yerine yazar vicdanı dediğimiz o his neyi istiyorsa ona yöneldim.
– Diğer öyküler neden Dünya Atı başlığında birleşti?
Bu öyküde mülk edinme ve miras payıyla ilgili göndermeler vardı. Kitabın genelinde de sahip olma, sahip olunanı reddetme gibi mevzulara yer verildiği için bu isim altında toplamaya karar verdim. Kitabın genelinde “At dünya atıdır ama sen ahiret yolcususun” demek istedim.
– Dünya Atı’nda sanki farklı bir anlatım var, sözcükler sanki daha derin bir anlama bürünmüş…
Geleneksel metinlerde anlatıcı nasihat ettikten sonra bunu bir hikâyeyle pekiştirir. Bazen metnin sonunda bazen ortasında “bu, budur” diyebilir. Ben hem modern hikâyeye hem geleneksel olana yaklaşmak istedim. Ortaya farklı bir anlatım çıktı. Sözün bittiği yer aynı zamanda “yeni” bir sözün başlaması gereken yerdir de. Buradan yola çıkıyorum her zaman. Biçimde farklı özde aynı metinler ortaya çıkıyor böylece.
– Okur ne bulacak kitapta?
Kurguladığımız her öyküyle hayatın içinde başka bir hayat oluşturmaktır amacımız. Başlangıçlar ve bitişler sunarız. İnsanın kendisiyle karşılaşıp kendisiyle yürüdüğü anlarda öykü kurgu olmaktan çıkar. İnsanın kendisiyle karşılaşması demek aslında insanın kendi saf haliyle karşılaşması demektir. Bu saf karşılaşmaları yakalamaya çalıştım Dünya Atı’ndaki öykülerde.