Hollanda’da yaşayan Arthur Brand, bir “sanat dedektifi”. İşi dünyanın dört bir yanında kayıp ve çalıntı sanat eserlerinin izini sürmek, bu paha biçilemez parçaların sahiplerine geri dönmesini sağlamak.
52 yaşındaki Brand, 20 yıllık kariyeri boyunca çalıntı bir Picasso tablosundan Adolf Hitler için yapılmış ve Sovyet ordusu tarafından imha edildiği düşünülen bir çift bronz ata kadar nice değerli eseri buldu.
Dolayısıyla kariyerinde “Görmediğim şey kalmadı” noktasına geldiğini düşünüyordu. Ta ki 21 Haziran gecesine kadar…
O gece evinde sakin sakin oturmakta olan Brand’in zili çaldı. Brand kapıyı açmaya gitti, ama karanlık sokak bomboştu. Paspasın üzerine bırakılmış bir karton kutu hariç…
Kutunun kapağını açan Brand gözlerine inanamıyordu. Binlerce yıl boyunca efsanelere, dualara ve hac yürüyüşlerine konu olmuş bir eser yatıyordu kutunun içinde: Üzeri işlemelerle ve değerli taşlarla süslü bir ufak sandık.
Asıl değerli olan ise sandığın içindekilerdi: Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği sırada dökülen kanına bulandığına inanılan kumaş parçalarını koruyan bulunduğu iki kurşundan tüp.
Peki Precieux Sang yani Türkçesiyle Kıymetli Kan olarak adlandırılan ve Katolik Kilisesi için en kıymetli eşyalardan biri olan bu paha biçilemez sandık, Brand’in Amsterdam’daki evinin kapısına nasıl gelmişti.
600’LÜ YILLARDAN GÜNÜMÜZE FRANSA’DA KORUNDU
Anlatılanlara göre her şey, Amsterdam’dan 490 kilometre uzakta, Fransa’nın Normandiya kıyılarında başladı.
1300 yılı aşkın zaman önce Kıymetli Kan’ı Romalı işgalcilerden saklamak için kullanılan bir incir ağacı gövdesi, Normandiya yakınlarındaki Fecamp sahilinde karaya vurdu.
İçindeki kurşun tüpler birkaç yüzyıl sonra keşfedilse de sandığın sahile vurduğu noktaya M.S. 658 yılında bir manastır inşa edildi. Vikinglerin saldırıları sonucu yıkılan manastırın yerine yapılan binalar da yangınlar ve savaşlarla harap oldu. Nihayet 1175 yılı civarlarında bugün hâlâ ayakta olan Kutsal Teslis Manastırı inşa edildi. O tarihten itibaren yüzyıllar boyunca manastır Kıymetli Kan’ın koruyucusu görevini üstlendi.
2 Haziran 2022 günü manastır kimliği henüz belirlenemeyen bir grup hırsızın hedefi oldu. Hırsızlar çeşitli ayin tabakları, kaseleri ve bazı sanat eserleriyle birlikte Kıymetli Kan sandığını da çaldı.
Le Parisien gazetesinin aktardığına göre, Fransa makamları hırsızların geceyi bir güvenlik sistemi bulunmayan kilisede kilit altında geçirdiğine, ertesi sabah da bir kapıyı kırarak çıktığına inanıyor. Le Havre Piskoposu Jean-Luc Brunin, gazeteye yaptığı açıklamada soygunu “kurtuluşun Hz. İsa’nın fedakârlığıyla geldiğini hatırlayan herkesin inancına yapılmış katlanılmaz bir saldırı” olarak nitelendirdi.
BU KEZ HIRSIZLAR BRAND’İ BULDU
Soygundan aşağı yukarı iki hafta sonra Brand’in e-posta kutusuna şifreli bir mesaj düştü. Gönderen kişi hırsızların arkadaşı olduğunu iddia ediyor ve Kıymetli Kan’ın kendi evinde olduğunu belirtiyordu.
Brand, geçtiğimiz günlerde Washington Post’a yaptığı açıklamada, “Bana bir seçim sundular: ‘Ya biz bu sandığı kaldırır atarız ya da sen yeniden manastıra ulaştırırsın.’ Tabii ki ‘Evet’ dedim. Bunun üzerine sonraki hafta bir gün sandığı evime getireceklerini yazdılar” ifadelerini kullandı.
Brand, “‘Bu bir şaka olmalı’ diye düşündüm. Dan Brown romanlarında olabilecek bir şey gibiydi” diye konuştu.
AFP haber ajansı Brand’in çalıınmış sanat eserlerinin yasa dışı ticaretinin yapıldığı piyasalarda çok iyi tanındığını bu yüzden de hem hırsızlar hem de polis tarafından güvenilir bulunduğunu aktardı.
NEDEN GERİ GETİRDİLER?
Peki hırsızlar bin bir zahmetle çaldıkları Kıymetli Kan’ı neden elden çıkarmak istedi? Brand’e göre, bunun sebebi kutsal bir eşyayı çalmış olmanın yarattığı ağırlığın yükü altında ezilmeye başlamaları. Brand, “Hem lanetlenmekten korkmuş hem de bu parçaları satmanın neredeyse imkânsız olduğunu idrak etmiş olmalılar” ifadelerini kullandı.
Çalıntı sanat eserlerinin çok azının bulunabildiğini de hatırlatan Brand, bunun oranının tahminen yüzde 10’un altında olduğunu söyledi ve ekledi:
“Çünkü sanat eserlerini çalmak çok zor değil ama satmak çok zor. Kimse yasa dışı eserlere dokunmak istemiyor. Hırsızlar da polisin peşlerinde olduğunu düşünüyor. Bu yüzden çoğu zaman eserleri imha ediyorlar. Ya denize atıyorlar ya da eritiyorlar.”
Brand, Euronews’e yaptığı açıklamada, 20 yıllık kariyeri boyunca bulunmasını sağladığı eserlerin toplam değerinin 150 milyon euro’dan fazla olduğunu söyledi.
“BİR HAFTA BOYUNCA BİR AZİZ GİBİ YAŞADIM”
Hz. İsa’nın hayatından sahnelerin temsil edildiği resimlerle süslenmiş bakır sandık, yaklaşık bir hafta boyunca Brand’in evinde kaldı. Bu esnada Brand, elindeki sandığın gerçekten çalınan Kutsal Kan olup olmadığını teyit etmek için çeşitli çalışmalar yürüttü.
Sandığın kapağını açıp içindeki kurşun tüplere de bir göz attığını itiraf eden Brand, kendisinin de bir Katolik olduğunu belirterek, “Umarım Tanrı beni affeder ama her şeyin yerli yerinde olduğundan emin olmak zorundaydım” dedi.
Hollanda ve Fransa makamları henüz herhangi bir kimseyi gözaltına almış ya da şüphelilerin kimliğini açıklamış değil. Ancak sandığın manastıra iadesi için iş birliği halindeler.
Piskopos Brunin, Le Parisien’e yaptığı açıklamada parçanın bulunmasına çok sevindiklerini belirterek, “sonsuza kadar kaybettiğimizden korkuyorduk” diye konuştu.
Brand ise sandığı yetkililere teslim etmeden önceki günlerde “bir aziz” gibi yaşamaya çalıştığını belirterek şunları söyledi:
“Bir hafta boyunca küfretmedim, evde çıplak dolaşmadım. Misafir geldiği zaman onları da aziz gibi davranmaları konusunda uyardım.”
Brand, Kıymetli Kan’ın önemini “Bir Katolik olarak, Hz. İsa’ya ve Kutsal Kâse efsanesine en fazla yaklaşabileceğiniz nokta budur. Benim için dini bir tecrübeydi” diye anlattı.
“BÖYLE BİR PARÇAYLA YALNIZ KALABİLMEYE PAHA BİÇİLEMEZ”
Kendisini “bazen muhteşem maceralar yaşayan sıradan bir adam” olarak tanımlayan Brand, birçok kişinin kutsal saydığı bir eşya ile baş başa kaldığı dakikaları kariyerinin en değer verdiği anları olarak nitelendirdi.
Brand, “Benim içim en büyük zevk böylesine büyük bir parçayla birkaç gün yalnız kalabilmek. Bu bulduğum birçok ünlü parça için de geçerli. Onlarla birkaç gün baş başa olmaya paha biçilemez” diye konuştu.
Brand’in bulduğu parçalar arasında yazar Oscar Wilde’ın yüzüğü, 1600 yıllık kayıp bir mozaik gibi paha biçilemez eserler de yer alıyor.
INDIANA JONES DEĞİL AMA BELKİ BİRAZ LANGDON
Brand kendisine yüzlerce tablonun, heykelin ya da antikanın peşinde Hollywood filmlerine yakışır maceralar yaşama gücünü veren ve “sanat dünyasının Indiana Jones’u” lakabını edinmesini sağlayan şeyin de bu his olduğunu söyledi.
Indiana Jones benzetmesini pek isabetli bulmadığını da vurgulayan Brand, şöyle devam etti:
“Harrison Ford çok yakışıklı bir adam. Ben daha ziyade Peter Sellers’ın Müfettiş Clouseau’su gibiyim. Yanlış şüphelilerin peşinden gidip aptalca hatalar yapıyorum. Bununla birlikte içine girdiğim maceraların bazılarında, örneğin atlarla ilgili olan ya da bu Kıymetli Kan sandığı gibi olaylarda, biraz Robert Langdon, Indiana Jones unsurları da yok değil.”
Robert Langdon karakterinin yaratıcısı “The Da Vinci Code” romanının yazarı Dan Brown da aynı fikirde gibi görünüyor. Zira birkaç hafta önce Brown, Brand ve Kıymetli Kan hakkındaki bir haberi Facebook’taki 5,9 milyon takipçisiyle paylaşarak, “Sanat dedektifi her zaman çok havalı bir mesleki unvan olacak” yorumunu yaptı.
“The Da Vinci Code”un sinema uyarlamasında Langdon’ı Tom Hanks canlandırdı.
“The Da Vinci Code”un sinema uyarlamasında Langdon’ı Tom Hanks canlandırdı.