Emrah Kozan Yazio: Yaratıcı Düşünce ve İnsan

Newton koskoca yer çekimi kanunu sizce senelerce ağaç altında uyuklayarak mı buldu?

Yada Arşimet sıradan bir adamken sadece bir gün tesadüf eseri banyoya girdi ve suda yüzen oyuncak ördeği görür görmez işte kaldırma kuvveti mi dedi? Gerçek çok farklı olabilir mi?

Her iki bilim adamı da bir çok farklı bilim adamı gibi hayatın tam içindeyken en gerçek ve insani yöntemlerle 5 duyuları ile birlikte bir çözüme odaklandığında işte o dahiyane fikir ansızın çıkageliyor. Fikirlerin en haylaz tarafı da sanırım bu. Zaman ve mekan tanımaksızın birden bire ağaçtan düşen elma gibi zihnimize düşmeleri. O elmalar herhangi bir sebep olmaksızın, birden bire düşüyor olabilir mi?

O an; yani düşme zorlu ve kapsamlı bir çok sürecin en sonu olabilir mi? Elbette ki evet!

Yaratıcı çözüm ve fikirler gökten zembille inmez! İnsan problemi hisseder, yaşar, deneyimler ve en sonunda düşünür ve çözümü bulur. Ve insan yaşadığı, hissettiği, deneyimlediği her şeyi çok kolaylıkla çözer.

İnsan yer yüzüne keşfetmek için gelmiştir ve bu yegane görevini hakkı ile yerine getirmelidir. O halde keyifli keşifler;)

Bilinen en ilkel insandan bugüne gelen bir arzudur keşfetmek ve hayal etmek. Tabii ki bunun arkasında merak duygusu ve hayal gücü gibi insanı insan yapan değerler vardır.

İnsanı diğer canlılardan ayıran şey kalbi ve aklıdır. Kalbin ve aklın buluştuğu noktada ise yaratıcı düşünce ve tasarım dediğimiz olgu ortaya çıkar. Bu dürtülerin tümü en ilkel insandan en modern insana kadar hepimizde ziyadesiyle mevcuttur.

Bildiğimiz, yaşadığımız tüm medeniyeti inşa eden ve bugünlere getiren en önemli insani dürtü ‘Merak” tır. İnsanoğlu, aklı ve kalbi ile aynı anda gerçekleştirebildiği bu muhteşem dürtü sayesinde bugünlere gelmiştir. Merak belki de yaratıcının insana lütfettiği en büyük yetenektir. Sahip olduğumuz tüm bilgiyi aslında bu basit dürtüye, ‘Meraklılığımıza’ borçluyuz.

1999 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne eklenen Cueva de las Manos, insanoğlu için bilinen en değerli keşiflerden biridir.

İnanılması güç bir keşif. Bu mağara bize en ilkel dönemden bugüne insanoğlunun neyin peşinde olduğunu anlatır. İlkel insanlar bugünümüze adeta el sallıyorlar! Müthiş bir keşif ve iz bırakma arzusu. İnsanın en temel içgüdüsü belki de. Hangi amaçla yapıldığı bilinmiyor ancak yapılan karbon testlerinde çizimler 9.000 yıl öncesine ait olduğu tespit edildi. Çoğu sol el! Sanatçılar, muhtemelen sol ellerini duvara dayayarak, sağ elleri ile de boyayı nefesleriyle püskürterek bu izleri bıraktılar. 

Sürekli öğrenip, deneyimleyerek ve bu bilgiyi geliştirip gelecek nesillere aktararak. İçimizdeki temel dürtü iz bırakmak ve keşfetmek arzusu, işte bu tasarım dediğimiz olguyu besleyen en değerli iki unsur ve aynı zamanda yaratıcı tasarımın temelinde bulunan en değerli şey.

‘Tasarım, insanın etrafında keşfettiği bir olguyu, bir problemi; anlayarak, hissederek ve deneyimleyerek bunun çözümünü çeşitli yöntemlerle anlatma sanatıdır.’ Tasarım sadece bir kez olan bir durum değil sürekli olan, gelişen ve yaşayan bir süreçtir. Tıpkı insanın kendisi gibidir. Çünkü insan yaşadıkça var olan problemleri ve çözümleri değişir ve gelişir.

Düşünce nedir? Kendinize bu soruyu sormayı hiç düşündünüz mü? Zaten sürekli düşündüğünüz için, buna o kadar aşinayızdır ki  ne tanımlamaya ne de açıklamaya gerek duymadan anlayabildiğimizi hissederiz.  Beyin birçok farklı türde düşünce üretir.

İnsan düşünce gücünü kullanabildiği ölçüde başarılıdır. Düşünce genelde istemsizce yapılan ve çoğu zaman bir refleks gibi gelişen beyin aktivitesidir. İnsan çevresinden aldığı uyarılar ve bilgiler ile zihninde bu bilgileri yoğurarak yeni çıktılar elde eder ve bu çıktılar doğrultusunda yaşamı anlamlandırır. Düşünce tam manasıyla budur ve insan ancak düşündükleri kadar çevresini algılayabilir.

Yaratıcı düşünce insanı daha proaktif yapar ve daha duyarlı olmasını sağlar. İnsan çevresindeki tüm problemlere yaratıcı düşünce yöntemi ile çözümler bulur ve bu çözümleri hayata geçirir. Bu içgüdüsel olarak genlerimizle bize aktarılmış olan yegâne yetenektir.

Aslında her insan özünde yaratıcı düşünce konusunda usta doğar. 

Doğru ve yaratıcı şekilde düşünen her insan başarılı olur. Bu kalbin ve aklın buluşması ve aynı anda aynı noktaya odaklanmasıdır. İnsan düşüncelerini kontrol edebilir, düşüncelerini kontrol eden insan duygularını kontrol edebilir ve yanılsamalardan uzak bir şekilde çok daha mutlu ve başarılı olabilir. Sadece bunu doğru kullanmayı bilmek ve keşfetmek gerekir.

Yaratıcı düşünce bir süreçtir ve bu sürecin belirli aşamaları vardır.

Bu aşamalar hazırlık, kuluçka ve doğuş olarak sıralanır.

Hazırlık ‘Yaratıcı Düşünce’ çok iyi bir hazırlık gerektirir. Bir konu hakkında düşünmeye başlamadan önce o konu hakkında yeterli bilgi ve birikime sahip olup olmadığımızı anlamamız gerekir. Bu aşamada konu ile ilgili gerekli araştırmalar yapılır. Hazırlık aşaması kontrollü ya da kontrolsüz şekilde olabilir. Zihin bu işlemi yaparken tam manası ile hazır ve nazır olmalıdır. İnsan sürekli olarak bilgi alan ve bu bilgiyi yorumlama yeteneğine sahip bir varlıktır. Fark etmeden yaşamın içinde, seyahat ederken, sohbet ederken ya da uyurken bile aslında yaratıcı düşünce sürecinin ön hazırlığını yapabilir.

Kuluçka, aslında bu aşama sürecin en pasif noktasıdır. Bilinenin aksine yaratıcı fikir ve düşünceler sürekli çalışarak gelişmez. Yaratıcılık biraz tembellik ister sözünün tam olarak bu aşamadan ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Gerekli bilgi toplama işlemi yapıldıktan sonra zihin bu bilgiler ile baş başa bırakılır. Edindiğimiz tüm bilgileri bir anda özümsememiz ve içselleştirmemiz çok zordur. O açıdan bir süre bu bilgiler zihnimizde olması gereken yerlerini alır ve bir sonraki yaratıcı üretim süreçleri için sırasını bekler.

Bu süreç aslında bir konuyu düşünmediğimizde bile beynimizin hâlâ onunla arka planda ilgilendiğinin ispatıdır. Bu açıdan bu noktayı, bilinç dışı işlem noktası olarak da adlandırabiliriz.

Fikrin Doğuşu, sancılar çekildi, edinilebilecek tüm bilgiler edinildi ve yeterince beklendi. Artık doğum zamanı, Evet, beyin tüm enerjisi ve kapasitesi ile siz farkında olduğunuz anda ya da olmadığınızda sürekli olarak bu fikir için çalıştı. Şimdi eldeki veriler ışığında yeni fikirlerin doğma zamanı. Kıvılcımlar çakar ve birdenbire sanki fikir ve çözümler zihinde beliriverir. Bu aşama önceki aşamaların sadece sonucudur. Sonuç aşaması en heyecanlı ve en keyifli zamanlardan biridir. Beyinde fırtınalar kopar ve algıladığı, anladığı kadarı ile sizlere birçok fikir ve çözüm önerisi getirir.

Fikrin doğuşu jetonun düşmesidir. Kuluçka sürecinin bittiğini buradaki zilin çalması ile anlar insan.

Birçok buluş birdenbire birilerinin aklına gelmiş gibi anlatılır. Örneğin Newton’un meşhur ağaçtan düşen elma hikâyesi ya da Arşimet’in banyoda suyun kaldırma kuvvetini sadece bir ördeğin yüzmesine bağlaması gibi:) Hikâye anlatıcıları insanlara keyifli gelen şeyleri anlatmakla mükellef olsalar da ne Newton ne de Arşimet buluşlarını sadece bir ağaç altında uyurken ya da banyo yaparken bulmadı. İşte yaratıcı düşünce dediğimiz sürecin kuluçka aşamasının tam olarak ispatı ve fikrin doğuşu bu iki bilim insanında net bir şekilde görülebilir. Ağaçtan düşen elma ya hitisinin işaretidir sadece. O sürece kadar bu iki bilim insanı yüzlerce, binlerce makale okumuş, onlarca deney yapmış ve senelerce bu fikir da suyun üzerinde yüzen oyuncak ördek bu aşamanın için emek vermişlerdir.

Hikâyeler çok keyifli ve hikâye anlatıcıları da bir o kadar yetenekli öyle değil mi? İnsan ne olursa olsun işin eğlenceli ve etkileyici yönüne odaklanıyor. Oysa iki bilim insanı da o sürece kadar çok emekler harcadı, acılar çekti, bekledi ve henüz gerçekten yaşanıp yaşanmadığı bile belli olmayan o sembolik olaylar işin sonucunu belirledi.

Fikirler zorlu ve kapsamlı bir sürecin en sonudur ve ansızın ortaya çıkarlar. Önemli olan o ana kadar hazırlık ve kuluçka sürecinde işin hakkını vermektir.

Sevgilerimle! Tasarımla Kalın.

Facebook

Twitter

Instagram

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir